Uzun zamandır
aklımdaydı çocukluğumla ilgili bir şeyler yazmak. Hatta bu fikre bloğu açmadan
önce kapılmıştım. Çocuk parkındaki kaydırağın basamaklarında eline çamur
bulaştığı için ağlayan kızım getirmişti bu fikri aklıma. Öyle üzüldüm ki…
Halbuki hep geçmişte daha çok yasağın daha çok kısıtlamanın olduğundan
bahsedilir. Oysa biz hijyen diyerek, psikolojisi etkilenmesin diyerek çocuklarımızı
ne kadar kısıtlamışız.
Ben de şehirde büyüdüm ama bugünkü çocuklara
kıyasla çok özgürmüşüm onu anladım. Zaman zaman köye giderdik ailecek. Babannemle
dedemin yanına. Hava sıcaksa da soğuksa da bahçedeydik kardeşlerimle, kuzenlerimle.
Hatırlıyorum mesela bahçeden su taşıyıp çamurla saatlerce oynadığımızı. Hatta
ellerimiz çatlardı çamur oynamaktan. Sadece toprak olsa iyi… Hurdalık vardı
mesela. Araba lastikleri, küflü kaportalar vs... Onlardan alabildiğimizi alır
oyunumuza katardık. Artık ev mi araba mı uzay gemisi mi duruma göre değişirdi.
Kulüp kurmuştuk ben abim ve amcamın oğlu ile. Kendi baş harflerimizle kulüp adı
oluşturduk. Kendimizce kart yaptık. Kulüp evi olarak eski kireç kuyusunu
kullanıyorduk. Kullanılmayan 1 metre derinliğinde daire şeklinde bir boş kuyu
düşünün. Orası çok önemliydi bizim için. Kulüp kartı olmayan giremezdi güya. Şimdi öyle bir yerde
kızımı bıraksam ay küf, ay kireç, ay fazla güneş… Halbuki o zaman yara
kabuklarımızı birbirimize gösterip övünürdük. Sonra bizim kulüp oradan
bahçedeki boş sulama havuzuna taşındı. Havuzu kendi aramızda böldük. Ben nasıl
özen gösteriyorum, temizliyorum, minder sırt yastığı falan derken başka küçük
kuzenimin gelip ihtiyaç molasını bizim kulüpte hatta benim kısımda vermesiyle
dağıldı kulüp :)
Sonra köyümüz
anadolumun dümdüz bozkırında olduğundan, küçük bir tepesinde oynamak, piknik
yapmak büyük zevkti. O küçük tepe bize Everest gibiydi. Öyle yetişkinlerle
falan değil, kendimiz giderdik çocuk yaşta pikniğe. Köydeki evle arası da baya
bir var. Şimdi ben çocuklarım büyüse bile ben yaştayken gitmelerine cesaret
edemem sanırım. Etrafta çoban köpekleri vs… O küçük tepede maceracılık oynar
define arardık. Bir keresinde pikniğe patates ve yumurta götürüp toprağa
gömdüğümüzü ve pişti diye ala çiğli yediğimizi hatırlıyorum. Kendimiz yapmıştık
ya ondan lezzetlisi yoktu. Zaten açık havada oynamakta acayip acıktırıyordu.
Hatırladıkça çocuklarıma acıyorum ve ne kadar dolu dolu geçmiş çocukluğum diye
seviniyorum. Anneannemgil de köyün bağlı bulunduğu ilçede oturuyorlardı. Öyle
güzel bahçeleri vardı ki. Kocamannn :)
Birsürü meyve ağacı ama en önemlisi kirazdı. Şimdi kocaman bir kiraz ağacı
düşünün. Yanından minik bir çay akıyor. Dalına salıncak kurulu ama öyle küçük
bir salıncak da değil. Eski divanlarda olan sırt yastıklarından yapılmış.
Sallandığınızda çayın üstünden geçip evin kocaman balkonuna uçacak gibi
oluyordunuz. Kocaman balkon dediğimde gerçekten kocaman belki 8-10 metre
genişliğinde. Ha bir de o balkonda dayım ve teyzemle (benden 5 yaş büyükler,
abim ve ablam gibiler) uyuması vardı ki… Yıldızları izlerken uyuya kalması…
Şehir ışıkları olmadığı için çok güzel olurdu yıldızları izlemesi. Hepsi yere
inmiş gibi yakın. Sonra sabah güneş
uyandırırdı zatenJ
Hiç unutmuyorum bahçeye motor arabası gelmişti asıl adı römork ama biz motor
arabası derdik. İçi buğday ya da arpa her neyse tepesine kadar dolu. Girdim
içine suda yüzer gibi çırpına çırpına oynadım. İşin en güzel kısmı annannem
balkona çıktı ve birazdan yemeğe çağıracağını söyledi. Yani gördü ama hiç bir
şey demedi. Şimdi kızım aynı şeyi yapsa yok tozu kaşındırır yok böcek vardır
diye izin vermem herhalde. Tabi ben arpa tozundan kaşınmaya başlayınca kendimi
eve atmıştım zaten. Kendi evimizde de çok çıkardık sokağa. Çok arkadaşımız
vardı. Bir sürü oyun bilirdik. Hepsi de gerçek oyunlardı. “LEVEL” leri yoktu.
Şarjı bitmezdi oyunlarımızın. Şimdi maalesef çocuklarımızın en büyük zevki çocuk
parkına gitmek ki o plastik kaydıraktan her kayışında beni elektrik çarpması da
ayrıca sinir bozucu. Ya da çizgi film izleyip telefonda oyun oynamak. Şimdi
yazamadığım o kadar güzel anılarım var ki birazını yazmak bile ekrana sırıta
sırıta bakmama sebep oldu. Ne kreşler, ne sahip oldukları maddi imkanlar, ne de
teknoloji bizim yaşadığımız güzellikleri onlara aynı gerçeklikte veremeyecekler
çok yazık…:(
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder