21 Şubat 2014 Cuma

ÇOCUKLUĞUM...





     Uzun zamandır aklımdaydı çocukluğumla ilgili bir şeyler yazmak. Hatta bu fikre bloğu açmadan önce kapılmıştım. Çocuk parkındaki kaydırağın basamaklarında eline çamur bulaştığı için ağlayan kızım getirmişti bu fikri aklıma. Öyle üzüldüm ki… Halbuki hep geçmişte daha çok yasağın daha çok kısıtlamanın olduğundan bahsedilir. Oysa biz hijyen diyerek, psikolojisi etkilenmesin diyerek çocuklarımızı ne kadar kısıtlamışız.



      Ben de şehirde büyüdüm ama bugünkü çocuklara kıyasla çok özgürmüşüm onu anladım. Zaman zaman köye giderdik ailecek. Babannemle dedemin yanına. Hava sıcaksa da soğuksa da bahçedeydik kardeşlerimle, kuzenlerimle. Hatırlıyorum mesela bahçeden su taşıyıp çamurla saatlerce oynadığımızı. Hatta ellerimiz çatlardı çamur oynamaktan. Sadece toprak olsa iyi… Hurdalık vardı mesela. Araba lastikleri, küflü kaportalar vs... Onlardan alabildiğimizi alır oyunumuza katardık. Artık ev mi araba mı uzay gemisi mi duruma göre değişirdi. Kulüp kurmuştuk ben abim ve amcamın oğlu ile. Kendi baş harflerimizle kulüp adı oluşturduk. Kendimizce kart yaptık. Kulüp evi olarak eski kireç kuyusunu kullanıyorduk. Kullanılmayan 1 metre derinliğinde daire şeklinde bir boş kuyu düşünün. Orası çok önemliydi bizim için. Kulüp kartı olmayan giremezdi güya. Şimdi öyle bir yerde kızımı bıraksam ay küf, ay kireç, ay fazla güneş… Halbuki o zaman yara kabuklarımızı birbirimize gösterip övünürdük. Sonra bizim kulüp oradan bahçedeki boş sulama havuzuna taşındı. Havuzu kendi aramızda böldük. Ben nasıl özen gösteriyorum, temizliyorum, minder sırt yastığı falan derken başka küçük kuzenimin gelip ihtiyaç molasını bizim kulüpte hatta benim kısımda vermesiyle dağıldı kulüp :)

       Sonra köyümüz anadolumun dümdüz bozkırında olduğundan, küçük bir tepesinde oynamak, piknik yapmak büyük zevkti. O küçük tepe bize Everest gibiydi. Öyle yetişkinlerle falan değil, kendimiz giderdik çocuk yaşta pikniğe. Köydeki evle arası da baya bir var. Şimdi ben çocuklarım büyüse bile ben yaştayken gitmelerine cesaret edemem sanırım. Etrafta çoban köpekleri vs… O küçük tepede maceracılık oynar define arardık. Bir keresinde pikniğe patates ve yumurta götürüp toprağa gömdüğümüzü ve pişti diye ala çiğli yediğimizi hatırlıyorum. Kendimiz yapmıştık ya ondan lezzetlisi yoktu. Zaten açık havada oynamakta acayip acıktırıyordu. Hatırladıkça çocuklarıma acıyorum ve ne kadar dolu dolu geçmiş çocukluğum diye seviniyorum. Anneannemgil de köyün bağlı bulunduğu ilçede oturuyorlardı. Öyle güzel bahçeleri vardı ki. Kocamannn :) Birsürü meyve ağacı ama en önemlisi kirazdı. Şimdi kocaman bir kiraz ağacı düşünün. Yanından minik bir çay akıyor. Dalına salıncak kurulu ama öyle küçük bir salıncak da değil. Eski divanlarda olan sırt yastıklarından yapılmış. Sallandığınızda çayın üstünden geçip evin kocaman balkonuna uçacak gibi oluyordunuz.  Kocaman balkon dediğimde gerçekten kocaman belki 8-10 metre genişliğinde. Ha bir de o balkonda dayım ve teyzemle (benden 5 yaş büyükler, abim ve ablam gibiler) uyuması vardı ki… Yıldızları izlerken uyuya kalması… Şehir ışıkları olmadığı için çok güzel olurdu yıldızları izlemesi. Hepsi yere inmiş gibi yakın. Sonra  sabah güneş uyandırırdı zatenJ Hiç unutmuyorum bahçeye motor arabası gelmişti asıl adı römork ama biz motor arabası derdik. İçi buğday ya da arpa her neyse tepesine kadar dolu. Girdim içine suda yüzer gibi çırpına çırpına oynadım. İşin en güzel kısmı annannem balkona çıktı ve birazdan yemeğe çağıracağını söyledi. Yani gördü ama hiç bir şey demedi. Şimdi kızım aynı şeyi yapsa yok tozu kaşındırır yok böcek vardır diye izin vermem herhalde. Tabi ben arpa tozundan kaşınmaya başlayınca kendimi eve atmıştım zaten. Kendi evimizde de çok çıkardık sokağa. Çok arkadaşımız vardı. Bir sürü oyun bilirdik. Hepsi de gerçek oyunlardı. “LEVEL” leri yoktu. Şarjı bitmezdi oyunlarımızın. Şimdi maalesef çocuklarımızın en büyük zevki çocuk parkına gitmek ki o plastik kaydıraktan her kayışında beni elektrik çarpması da ayrıca sinir bozucu. Ya da çizgi film izleyip telefonda oyun oynamak. Şimdi yazamadığım o kadar güzel anılarım var ki birazını yazmak bile ekrana sırıta sırıta bakmama sebep oldu. Ne kreşler, ne sahip oldukları maddi imkanlar, ne de teknoloji bizim yaşadığımız güzellikleri onlara aynı gerçeklikte veremeyecekler çok yazık…:(

Hiç yorum yok :